Ozon tabakası azalıyor. Çernobil nükleer santral kazasının yaraları yıllardır sarılamadı. Pasifik Okyanusunda oluşan plastik çöp kilometrelerce kare alana yayılmış durumda. Ergene Nehri o kadar kirlendi ki suya değenlerin ellerinde yaralar çıktığı söyleniyor. Kızılırmak Nehri tarla sulamasında kullanılamayacak kadar kirli. Her gün 300 km2 yağmur ormanı kesilerek yok ediliyor. Her gün 40 ila 250 arasında canlı türü yok oluyor. Günde 15 milyon ton CO2 atmosfere salınıyor. Sular hergün biraz daha kirleniyor. Sulak alanlar kuruyor.
Bu trajediler ürettiğimiz bilgi ve teknolojinin ürünü. Peki bütün bunların sorumlusu kim?
Uygarlığımız teknoloji canavarlarını yarattı. Çok zeki, mükemmel eğitimli, çok başarılı mühendisler, bilim insanları, doktorlar, ekonomistler, vs. bu bilgiyi ürettiler. Burada bir yanlışlık var değil mi? Bilgi, iyi amaçlar için sorumlu, güvenli, tehlikesiz ve tutarlı kullanılamıyor. Bilgiyi kullanarak, yaşam standartımızı yükseltmek, daha iyi yaşamak için teknoloji geliştiriyoruz. Teknoloji gerçekten daha iyi yaşamamıza yardımcı oluyor mu? Teknoloji hayatlarımızı basitleştiriyor mu yoksa, karmaşıklaştırıyor mu? Bugün kullandığımız teknoloji ile kaynakları sorumlu kullanarak gelecek nesillerin yaşam haklarını gözetmemiz mümkün mü?
Uygarlığımızın yarattığı bilgi, teknoloji ve sistemler Dünya’nın ekolojik boyutlarına uymuyor, kapasitesini zorluyor. Sanki insanoğlu kendi eliyle hem kendisinin hem Dünya’nın ölüm fermanını yazıyor.
Oysa ki ekolojist David Orr’un dediği gibi “Dünya’nın daha çok başarılı insana ihtiyacı yok. O’nun, ümitsizce uzlaştırıcılara, şifacılara, restore edenlere, öykü anlatıcılara ve her tür dosta ihtiyacı var. O’nun, kendi topraklarında yaşayan insanlara ihtiyacı var. O’nun, Dünya’yı yaşanabilir ve insani yapmak için savaşmaya gönüllü katılacak ahlaki cesarete sahip insanlara ihtiyacı var. Ve bu niteliklerin bizim kültürümüzün tanımladığı başarı ile hiçbir ilgisi yok.”
Peki nereden başlamalı? Eğitimden. Öğrencilere bilgi olduğu kadar değerler de, eğitimle kazandırılmalı. Her öğrenci, temel ekolojik ilkeleri, doğanın taşıma kapasitesini, enerji bilimini, termodinamik yasaları, teknolojinin limitlerini, ölçek kavramını, sürdürülebilir tarım ve ormancılığı, çevre etiğini, durağan ekonomiyi, yiyeceğini yetiştirmeyi, bina yapmayı, güneş enerjisini kullanmayı bilerek, yerel toprak ile bitki örtüsünü ve hayvanları tanıyarak okulundan mezun olmalı. İnsanoğlu, doğaya hükmetmeye ve dolayısıyla tüketmeye çalışmaktan vazgeçip, O’nun bir parçası olduğunu hatırlamalı. Tüketen ve kirleten bir yaşam tarzından, Dünya’ya, Doğa’ya ve gelecek nesillere karşı sorumlu davranan, ihtiyacı kadarını kullanarak üreten bir yaşam tarzına geçilmeli.
Stephen Jay Gould “ Sevmediğimizi korumak için savaşmayacağımız için, canlı türlerini ve çevreyi koruma savaşını, Doğa ile aramızda duygusal bir bağ oluşturmadan kazanamayız” sözleriyle bütün bunları yapabilmek için neyin ilk şart olduğunu çok güzel ifade etmiş.
Doğa ile İnsan arasında duygusal bir bağ oluşturmalıyız.
5 Haziran Dünya Çevre Günümüz Kutlu Olsun!