8 Nisan Pazar günü Büyükada, renkli ve
alışılmadık bir nükleer santral karşıtı etkinliğine sahne oldu. İnsanı, doğayı ve
dünyayı seven bir grup sanatçı ve aktivist, insani yanı ağır basan bir iş için gönüllü biraraya geldi ve
Nükleer Karşıtı Sanat Şenliği’ni düzenledi.
Nükleer enerji santrallarının kapatılması için, Fukuşima ile Çernobil
felaketlerinin olduğu 11 Mart ile 26 Nisan tarihleri arasında, tüm dünyada
nükleer karşıtı etkinlikler yapılıyor.
Sanatçı arkadaşlarım Gül Bolulu, Berna Erkün ve Zehra Erkün ile biz ne yapabiliriz
diye oturup konuşurken, sokak şenliği fikri doğdu. Sanat ile aktivizmi
birleştiren kamusal sanat tarzı bir çalışma düşüncesi hepimize sıcak
geldi. Yaşamın ve hatta “an”ın
içine sanatı sokabilen, karşı duran, asice beliren, rahatsız edici imgeler
kullanan, öngörülemeyen biçimde ve şekilde olan, planlı fakat sürprizlere açık,
durağan değil akıcı bir sergileme ve performans çalışması tasarladık. Fukuşima ve Çernobil’de “üstün”
teknoloji kullanılarak “akıllı” biliminsanları tarafından tasarlanan nükleer
santrallerin “insan hatası” sonucu yol açtığı yıkımı anlatmak istedik. Nükleer santral kazaları etkisi anlık olan
kazalar değil. Bunlar, etki alanı çok geniş olan, uzun süre radyasyon yayan,
sürekli yaydığı radyasyonun insan üzerindeki etkileri henüz bilinmediği, öldürmediğini
hastalıklara mahkum edip yıllarca çektiren, DNAları bozarak nesiller boyu
doğacak çocukları sakatlık ve hastalığa mahkum eden felaketler. Fukuşima’da ve Çernobil’de halkın
yaşadığı sıkıntıları, acıları yaşamayan bilebilir mi? Bilemez. Bu
noktadan hareketle şenliğimize
“Yaşamayan Bilmez Fukuşima’da Çernobil’de...” adını verdik. Amacımız, 2011’de Fukushima’da, 1986’da
Çernobil’de yaşanan nükleer santral felaketlerinin onbinlerce insanın hayatını
nasıl bir anda tamamiyle değiştirdiğini anlatmak ve nükleer teknoloji ile
enerji üretmek yerine enerji tasarrufunun önemini vurgulamaktı.
Günboyu süren şenliğin mekanı sokaktı. Sayıları onbeşi bulan sanatçılar eserlerini sokağın farklı
noktalarında sergilediler. Bazı
eserler sokakta yapıldı.
Etkinlikler, Büyükada sakinleri ve adayı gezmeye gelen yerli, yabancı
konuklara alışkın olmadıkları için şaşırtıcı geldi. İlgiyle karşıladılar, bizi tanımaya, neden yaptığımızı
anlamaya çalıştılar. Sokaktan
geçenlere nükleer santrallare neden karşı olduğumuzu anlattık. Basın açıklaması, kongre, seminer,
toplantı, imza kampanyaları, miting ve yürüyüşlere katılmayan ve belki de başka
türlü ulaşamayacağımız insanlara birebir mesajımızı verdik. Bu çalışmamız sanatsal aktivizm olarak
tanımlanabilir.
Sokağa tebeşirle radyoaktif işareti çizdik. Ağaç dallarına nükleer karşıtı simgeler bağladık. “Nükleer Santral İstemiyoruz. Çünkü;...” yazan duvar kağıdı astık,
yoldan geçerken ilgi gösterenler düşüncelerini yazdılar. Çember olup, kaza kurbanlarını andık,
yere yatıp “O” anı onlar gibi hissetmeye çalıştık. ”Nükleer Santrala HAYIR!”
diye bağırdık. Fukuşima’da,
Çernobil’de olanların yaşanmadıkça tam ve doğru olarak bilinemeyeceği
noktasından hareketle, isteyen vatandaşlara gerçek kişilerin öykülerini okunduk. Empati çalışması olarak tasarlanan bu
çalışmada Çernobil anıları Svetlana Aleksiyeviç’in “Çernobil’den Sesler: Bir
Nükleer Felaketin Sözlü Tarihi” kitabından, Fukuşima anıları gazete ve
dergilerde çıkan gerçek kişilere ait yazılardan derlendi. Bu öykülerin birkaçını paylaşıyorum.

OLEG
25 yaşındaydım. Askerim. Birliğimize alarm verilmişti. Karşı çıkanları “ya hapse girersiniz, ya da idam
edilirsiniz” diye tehdit ettiler. Trenlere bindirilip doğruca santrala
götürüldük. Çevreyi temizledik. Bir gün boyunca reaktörün çatısını temizledik. Eve döndük.
Orada giydiğim bütün giysilerimi çıkarıp çöpe attım. Kasketimi küçük oğluma verdim , onu çok
istiyordu. Hep o kasketi
giydi. İki yıl sonra ona
beyin tümörü teşhisi koydular.
Hikayenin sonunu siz de tahmin edebilirsiniz. Artık daha fazla konuşmak istemiyorum.
KATJA
Pripyat’da nükleer santralın
yakınında oturuyorduk. Bir
komşumuz o gün dürbünle yangını seyrediyordu. Biz çocuklar ise, bisikletlerimizi santrale sürdük, bisikleti
olmayanlar bizi kıskanmıştı. Kimse
gitmeyin diye bağırmadı. Kimse!
Bizi otobüslere
doldurdular. Minsk’e gittik. “Çernobil”den dediğimizde bizden
korkuyorlardı. Korkuyordum.
Sevmekten korkuyordum. Bir
nişanlım var, belediyeye evlenmek için başvurduk bile. Hiroşima’daki hibakuşaları hiç duydunuz
mu? Bombanın ardından hayatta
kalanları? Sadece kendi aralarında
evlenebiliyorlar. Kimse bunun
hakkında birşey yazmıyor, kimse bundan bahsetmiyor. Nişanlım beni evine annesiyle tanışmaya götürdü, çok hoş bir
annesi var. Benim Çernobil’den
gelen bir aileye mensup olduğumu öğrenince ne dese beğenirsiniz? “Şekerim peki
çocuk sahibi olabilecek misin?”.
“Şekerim bazıları için doğum yapmak günahtır”.
Sevmek de günah.
JOANNA
Bahar
burada yılın en güzel mevsimidir. Kiraz çiçeklerinin tümüyle açtığı bu neşeli
mevsim şimdi üzüntü ve kalp kırıklıkları zamanına dönüştü. Rachel Carson’un
“Sessiz Bahar”ını hatırladık. Hiç çocuk sesi yok, çünkü evde kalmak zorundalar.
Kiraz çiçeklerini izlediğimiz büyük eğlenceler de yok.
Santralden
60 km uzakta 250,000 kişinin yaşadığı bu şehirde çocukların okul dışına
çıkmalarına izin verilmiyor. Radyasyon bulaştığı için su içemiyor, burada
üretilen yiyecekleri yiyemiyoruz. Mümkün olduğunca evde kalıyoruz ve sürekli
rüzgar raporlarını takip ediyoruz ki rüzgarın radyasyonu buraya getirip
getirmediğini bilelim. Yerel hükümet bu durumla baş etmekte zorlanıyor.
NAOTO KAN
Fukuşima felaketi yaşandığında
Japonya Başbakanı idim. Japon
halkı büyük acılar çekti, çekmeye devam ediyor. Herşeyi düşündük ama deprem ile tsunaminin birlikte
olabileceğini tahmin edemedik.
Topraklarımız, sularımız, denizimiz radyasyonla kirlendi. Binlerce insan susuz ve aç kaldı. 300
bin kişi evlerini terketti. Felaketi doğru yönetemedim. Bunun acısı ve utancı ile görevimden
istifa ettim. Nükleer enerjinin neler yapabileceğini Hiroşima’da gördük ama
akıllanmadık. Bütün enerji politikamızı nükleer enerji üstüne inşa ettik. Bu Japon tarihine “acı bir ders” olarak
geçecek. Gelecek kuşaklar ne
düşünecekler, ne diyecekler? Bundan sonra nükleer karşıtı aktivistim. Japonya nükleer enerjiye
bağımlılığından kurtulmalıdır. Bundan sonra yeni misyonum nükleer enerji
santrallerinin kapatılmasıdır.
![]() |
| Sanatçı ve aktivistlerin bir grubu. |
“Yaşamayan Bilmez Fukuşima’da Çernobil’de...”
Nükleer santral felaketlerinin yarattığı büyük boyutlu,
geniş çaplı, çeşitli ve yıllar boyu sürecek sorunlar, Başbakan’ın nükleer
felaketleri tüp patlamasına benzetmesini akla getiriyor. Biz sanatçı ve aktivistler, ne
Akkuyu’da ne Sinop’ta ne de Türkiye’nin bir başka noktasında nükleer santral
istemiyoruz!





