“Allah tam anlamıyla
“çevre”mizdir.” Seyyid Hüseyin Nasır
Günlerdir özellikle
sosyal medya kanalları ve nadir olarak gazeteler Validebağ Korusunun koru
olarak bugünki doğal haliyle kalması için halkın verdiği uğraşı aktarıyor. Validebağlılar imza topluyorlar, basın
açıklamaları yapıyorlar, dava açıyorlar, yürüyüş yapıyorlar, koruyu korumak
için geceli gündüzlü nöbet tutuyorlar.
Bir sivil toplum insiyatifi olarak birbirleri ve diğer sivil toplum
insiyatifleri ile dayanışma yaparak barış içinde eylemler yapıyorlar. Üsküdar Belediyesi’nin inşaatın durdurulması yönündeki
mahkeme kararlarına rağmen inşaata devam etme ısrarına karşı direndikleri için
zabıta ve kolluk kuvvetleri tarafından dövüldüler, gözaltına alındılar, plastik
mermilere hedef oldular ve bol bol gaz yediler.
Giderek büyüyen gerginlik, Validebağ Korusu girişine yapılmak istenen
camii ile krize dönüştü. Diyanet İşleri
Başkanı Mehmet Görmez "Her şeyden önce bize yakışmıyor. İbadet sevgisi
ile tabiat sevgisi karşı karşıya gelecek sevgiler değildir" beyanatı
ile krizin çözümü için gereken din ve doğa diyaloğunu ortadan kaldırdı. Mehmet Görmez’e göre ibadet sevgisinin ölçüsü
camii yapımı. Camii inşa ederken ağaç
kesilmesi, toprağın çimento ile kapatılması, orada yaşayan börtü, böcek, kuş ve
diğer canlıların yerinden edilmesinin bir önemi yok gibi görünüyor. Validebağ
Korusu civarında halkın ibadet edebileceği pek çok camii olmasını dikkate bile
almıyor. Validebağ Korusu’nun doğal alan
olarak korunması konusunda bir başka din insanının yorumuna rastlamadım.
Ülkemizdeki İslam
alimlerinin çevre sorunları, doğanın korunması ve sürdürülebilir yaşam
konularında sessiz kaldıklarını İslam’da Çevrenin Yeri başlıklı yazımda (http://www.surdurulebilir-yasam.blogspot.com.tr/2013/08/islamda-dogal-cevrenin-yeri-teori-ve.html) değinmiştim. “Doğa teolojisi” üzerine yoğunlaşarak, doğal
çevre ile insanın uyumlu beraberliğini
formüle eden çalışmalar yapılmıyor.
Hükümetin materyalizm ve büyüme temelli ekonomik gelişme programının ana
ögesi olan inşaat sektörünü besleyen camii inşaatlarını ibadet kabul edecek
kadar İslam etiğinden uzaklaşıyorlar.
VALİDEBAĞ KORUSU DİRENİŞİNE İSLAMİ
ÇEVRE ETİĞİ AÇISINDAN BAKMAK
İslami düşünceye göre evrenin kendisi Allah’ın ilk
vahyidir ve doğada her varlıkta Allah’ın belirtilerini görmek mümkündür. Bu
nedenle evren kutsaldır. Birlik, denge
ve uyum ilkeleri ile yönetilir. Bu anlayış, İslami etiğin ilk ilkesi tevhidi
oluşturur. Doğa sadece insanların kullanımı için yaratılmamıştır ve asıl
Tanrı’nın gücünü yansıtmak için vardır.
Her varlık hak sahibidir ve insanoğlunun buna uygun davranması
gerekir. Doğanın sahibi değil hizmetinde
olmak İslami çevre etiğinin ikinci ilkesidir. Gelecek nesillerin haklarını
korumak ve onlara doğal çevreyi temiz bırakmak da üçüncü temel ilke olarak
kabul edilir.
Validebağ Korusu Üsküdar İlçesi
Altunizade Mahallesi’nde insan eliyle ağaçlandırılmış Anadolu yakasının ikinci
en büyük yeşil alanıdır. Koru giderek
betonlaşan İstanbul’da nadir kalan yeşil vahalardan biridir. Validebağ Korusu’na meyve ağaçları egemendir.
Meyve ağaçlarının çoğunluğu aşılı armuttur.
Küçük gruplar halinde ak ve mor dutlar ile ayvalara rastlanır. Ayrıca koruda atlas sediri, Himalaya sediri,
kızılçam, fıstık çamı, sahil çamı ve defneler büyük gruplar hâlinde bulunur. Tarihi
binaların çevresinde pavlonya, karaağaç, defne ve saplı meşeler görülür. Koru 1999
yılında 1. Derece doğal SİT alanı ilan edilir. 1995 yılında oluşan Validebağ
Gönüllüleri korunun SİT ilan edilmesinde aktif rol oynarlar. 2001 yılında dernek olarak tüzel kimlik
kazanan Validebağ Gönüllüleri son yirmi yıldır Validebağ Korusunu sahip olduğu
doğal ve tarihi değerleriyle birlikte bozulmadan gelecek kuşaklara aktarılması
için çabalıyor.
Koru 200 yıllık bir tarihe sahip ve
içinde farklı dönemlerde yapılmış tarihi binaları barındırıyor. Bu binaların en tanınanı pek çoğumuzun halen severek
izlediği Hababam Sınıfı filmlerine mekan olan Adile Sultan Kasrı. 1853 yılında Sultan Abdülaziz’in kız kardeşi
Adile Sultan için yapılan bu bina günümüzde öğretmenevi olarak kullanılıyor.
Cumhuriyet’in kuruluşu
ile Validebağ Korusu kamulaştırılarak mülkiyeti Milli Emlak Genel Müdürlüğü’ne
verilir. Zaman içinde Milli Eğitim
Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Marmara Üniversitesi’ne korudan arazi tahsis
edilir. Milli Emlak Genel Müdürlüğü’nce
koru 8 Ağustos 2014 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne
devredilir. İstanbul Büyükşehir
Belediyesi doğal SİT alanı olan ve doğallığını kaybetmeden bugüne kadar gelen
koruyu çimento dökerek, yüzyıllık ağaçları keserek seyir terası, gözlem kulesi,
dinlenme tesisleri, sosyal tesis ve camii yapmak için harekete geçer. Çimentonun içinde havası, suyu, görüntüsü
kirli İstanbul’da yaşayan, doğaya hasret Validebağlılar için bu plan bir hizmet
değil hem doğaya hem kendilerine kesilmiş bir cezadır. Kanuna da aykırıdır. İBB’nin ve Üsküdar Belediyesi’nin imar planlarını
durdurmak için Validebağ Gönüllüleri harekete geçer.
Validebağ Korusunun
kısa tarihini, Validebağ Gönüllülerinin taleplerini ve direnişin çıkış öyküsünü
okuyan okurlarımın, Validebağ Korusu Direnişini İslami çevre etiğinin temel
ilkelerine bakarak değerlendirmelerini istiyorum.
NAMAZGAHLAR
Namazgahlar
sürdürülebilir çevre anlayışına uygun, ibadetlerin cami, mescit ve ev gibi
kapalı alanlarla sınırlandırılmayıp doğanın içinde, açık havada da
yapılabileceğini kanıtlayan mekanlardır. Namazgahlar açık havada namaz kılınan
yerlerdir. Hz. Muhammed’in devrinden
beri böyle mekanlar edinilmiştir.
Bizdeki örnekleri Selçuklular dönemine kadar uzanır. Bir zamanlar İstanbul’da 153 namazgah olduğu
söylenmektedir. Namazgâh mekânı olarak genelde
büyük ağaçların bulunduğu yerler seçilmiş̧; ağaç yoksa, bu alanlar kısa sürede
ağaçlandırılmıştır. Namazgahlar
bulundukları çevrenin imkanlarına ve geleneklerine göre taş, ahşap, kerpiç gibi
farklı malzemelerden yapıldıkları gibi sınırları belirlenmemiş düz bir alanda
olabilir. Hepsinin ortak özelliği
kıbleyi gösteren mihrap denilen bir taşa sahip olmalarıdır.
Bakara Suresi
Allah’ın yeryüzünü bize döşek, gökyüzünü tavan yaptığını söyler. Validebağ
Korusu’nda Allah’ın izini taşıdığı için kutsal kabul edilen topraktan döşeği,
gökten tavanı olan, kıbleyi gösteren ağaçtan mihrabı ile, korudaki ağaçların
serinlettiği bir namazgah doğa sevgisi ile ibadet etmenin huzurunu vermez mi?





