HELENA NORBERG-HODGE İLE SÖYLEŞİ
Sevgili Helena, geçen sene sizi iki kez İstanbul'da
ağırladık. İlk Eylül ayında düzenlenen
Bütünsel Yeni Ekonomi Çalıştayı'nda, sonra bu ay düzenlenen Sürdürülebilir
Bütüncül Ekonomi Semineri'nde. Türkiye'deki insanlara ne aktarmayı
planladınız? Bu niçin önemliydi?
Beni çok
heyecanlandıran ve ilham veren deneyimlerdi.
Çalıştaya katılanlar yeni bir vizyon, ilerleyecekleri yeni bir yol için
çok istekli göründüler. Ben de tam
olarak bunu vermek istedim.
Deneyimlerime göre pekçok ülkede halk kısır tercih tartışmalarına
sıkışmışlar ki buna politik tiyatro diyorum.
Bugün gerçek politik güç, devasa bir makine gibi çalışan ekonomik
güçlerin elinde. Bunu besleyen fikir,
ülkelerin takip edebilecekleri tek yolun küresel ekonomide rekabetçi olunması
gerektiği. Modern çağın getirdiği en büyük değişiklik serbest ticaret
anlaşmalarıyla uluslararası dev banka ve şirketlerin faaliyetlerinin kontrol
edilmez hale gelmesi. Malesef ne kamuoyu
ne de hükümet bunu hiç tartışmıyor. Pekçok
politikacı ve iş dünyası lideri körcesine serbest ticaret fikrini destekliyorlar
ve anlaşmaların karmaşık detaylarıyla kendilerini yormuyorlar.
Türkiye'ye getirmek
istediğim mesaj, bizim hayatlarımızın çok uzağında gördüğümüz bu anlaşmaların
sonuçlarının gerçekte doğal çevremiz, hükümetlerimiz, kültürümüz ve kimliğimiz
üzerindeki derin etkisi ve bunlara karşı düzenlenen bilgi kampanyalarına
katılmamızın çok önemli olduğu. Ayrıca, en az bunun kadar önemli olan, genişleyip,
büyüyen yerelleşme akımı hakkında bilgi vermek.
Bu akım geleceğimize dair çok büyük bir umut taşıyor ve yerel ekonomik
faaliyetlerin korunması veya yeniden kurulmasını desteklemenin pekçok yararı
olduğunu ispatlıyor.
Sizin sürdürülebilirlik tanımınız
nedir?
Korkarım sürdürülebilirlik terimi sürdürülebilir kalkınmayı ifade
etmeye başladı ki o da sürdürülebilir büyüme demek. İş dünyası ve hükümetler tarafından bu biçimde
kullanılyor. Bu nedenle ben hem
insanoğlunun hem de ekolojinin iyiliğini besleyen kalkınmadan bahsetmeyi tercih
ediyorum. Tabiii ki bunu yapabilmesi
için gelecekteki yaşamı sürdürülebilir kılmalı.
Sürdürülebilirliğin sınırları,
bulunduğu yerler veya bir biçimi var mı?
Onu ne şekilde hayal edebiliriz?
Ekonomik aktivitelerin yürütüldüğü bir şemsiye veya bir çerçeve
oluşturmak için uluslararası işbirliği yapabieceğimiz bir hayali promot
etmeliyiz. Bu havanın, suyun ve toprağın
sağlığını sınırlar arası etkileyen hor kullanımlardan korumak demek. Aynı
zamanda kültür ve ekonomik aktivitelerin biyolojik çeşitlilik ve farklı iklim
ve ekosistemlere uyumunun gerekliliğinin farkına varmalıyız. Bu nedenle uluslararası kalkınmanın belirli
biçimlerini zorlamaya çalışmamalıyız.
Pekçok diğer şeyin yanında, bu Dünya Ticaret Örgütünü yerine Dünya Çevre
Örgütünü kurmak demek.
Ekonomik anlamda
sürdürülebilirliği nasıl tanımlarsınız?
Sürdürülebilir ekonominin merkezinde ne duruyor?
Bir an önce dünyada insani ve biyolojik tektip ürün yetiştirmeyi
zorlayan merkezi kürsel ekonomik sistemden kaçıp uzaklaşmak gerekiyor. Regüle
edilmeyen finansal enstitüler devasa uluslararası şirketlerle bağlantılı olarak
büyümenin standart bir biçimini uygulamaya çalışıyor. Aynı zamanda beylik rol modelleri ve
romantize edilmiş görüntülere sahip şehirli tüketim kültürünü dünya çevresinde
farklı kültürlere yerleştirmeye çalışıyor.
Gerçek sürdürülebilir ekonominin merkezinde ekonomik aktiviteleri
biyolojik ve kültürel çeşitliliğe uyarlama ihtiyacı var.
Çalıştay programına
göz attığımda, ekonomi ile bağlantılı görünmeyen, ‘Etnik, dini ve ırksal
çatışmanın kökeni’, ‘Doğa ile bağlantı kurmanın psikolojik ve ruhsal önemi’
gibi konular gördüm. Bu konuları
sürdürülebilir ekonomi ile nasıl ilişkilendirdiniz?
Ladakh ve Butan'da
küresel ekonominin nasıl çatışmanın temel nedeni olduğuna şahit oldum. Orada, nesiller boyu barış içinde yanyana
yaşayan dinsel ve etnik gruplar, dış ekonomik etkilere açılmaya başlandıktan
sonraki 15 yıllık süreçte birbirleriyle vahşi çatışmalara girdiler. Süreç
sistemli çalışıyor. Devlet destekli küresel ticaret küçük yerel işletmeleri yok
ediyor ve işsizlik yaratıyor. Öz saygıyı
ve kendileri ile çocuklarının geçimlerini sağlama yeteneklerini yok etmesi bir
diğer yönü. Bunun sonucu sık sık kızgınlık ve şiddet oluyor.
Biz yerel
ekonomilerin güçlendirilmesini destekliyoruz.
Bu diğer insanlarla ve bizi çevreleyen doğal ortamla yeniden bağ
kurmamız şartına bağlı. Pekçok ruhani inanç öğretilerine benzer şekilde, biz
kurulan bu bağların bir birlik duygusu sağladığını gördük.
Istanbul'da dinleyecileriniz nasıldı? Bu etkinliklere katılmakla neyi amaçlamışlar?
İstanbul'da
katılımcılar beni çok etkilediler ve heyecanlandırdılar. Pekçoğunun hala birbirlerine ve toprağa bağlı
yaşam tarzına ait anıları veya bağları var. Bu da Avrupa ve Kuzey Amerika'da
endüstrileşmiş ülkelerde eksik olan enerji, canlılık ve sıcaklığı sağlıyor.
Modern eğitim sistemi ve medya kentsel tüketime dönük yaşam tarzını
desteklediği için, sanıyorum insanlar daha anlamlı bir bakış açısı arıyorlar.
Pekçok farklı yerde insanlara hitap ettiniz. Farklı ülke, kültür
ve coğrafyalardaki insanların ortak oldukları noktalar neler?
Dünya genelinde
ülkeler aynı insan yapımı tekno-ekonomik güçlerin baskısı altındalar. Diğer
yandan farklı kültürler, ihtiyaç ve istekleri de olan Doğa Anaya bağımlılar. Günümüzde
aynı Dünya Bankası, aynı Dünya Ticaret Örgütü ve aynı uluslararası güçler
ülkelere baskı yapıyor. Çünkü her kültür
ve doğal çevre farklı ve ne medya ne de bilim bu süreci anlaşılır biçimde
tanımlıyor. Bu nedenle, pekçok ülkede insanlar anlamsız politik tercih
tartışmalarına kendilerini kaptırmış durumdalar. Dünya genelinde sol ve sağ
görüşlü partiler ticari anlaşmaları onaylıyarak ülkelerini giderek daha çok
yıkıcı kalkınmaya ve sömürüye açıyorlar.
Aynı zamanda giderek
daha çok insan uyanıyor ve gerçek ekonominin Dünya olduğunu fark ediyor. İhtiyacımız olan ve kullandığımız herşey
O'ndan geliyor. Gelecek için umut veren
ilham verici hareketler var.
Gezi Direnişi sırasında Taksim'de olduğunuzdan
bahsetmiştiniz. Gezi ile ilgili ilk
intibanız nedir?
Gezi hakkında en
çarpıcı şey farklı yaşlarda, farklı geçmişlere sahip insanların ve büyük sayıda
kadının bir arada olmasıydı. Çok büyük
bir canlılık ve olumlu, barışçıl bir enerji vardı.
Gezi Halk Hareketini ve onu takip eden kamusal mekanların ve doğal
alanların korunması için Türkiye'de verilen halk mücadelelerini ve ABD'deki en
son Ferguson protestolarını, Arap Baharını, işgal eylemlerini, İspanya'daki
15-M hareketini ve diğerlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gruplar hem sosyal
hem çevresel endişelerinden bir araya geliyorlar. Gelecek yıllarda insanlar dar
politik bakışın ötesine gitmek gerektiğini fark ettiklerinde bu hareketler
büyüyecek ve ekonomi politikasına odaklanacak.
Yoğun elektrik kullanımı, kirlilik ve çevre tahribatlarının arkasındaki
küresel ekonomik politikalar işsizlik ve zengin ile fakir arasındaki farkın
büyümesinden de sorumlular. Şu an, insanlara eğer küresel ısınma için birşey
yapmak isterlerse lambalarını değiştirmeleri ve araba kullanmamaları
söyleniyor. Küresel pazar için çalışan
büyük ölçekli endüstriyel üretimin iklim değişikliğinin ana nedeni olduğu
gerçeği genellikle tartışılmıyor. Çevre
hareketinde bile bu böyle. Pekçok insan hala küresel büyümenin iş
yaratmak için gerekli olduğuna inanıyor.
Fakat her geçen gün bunların bir masal olduğu daha iyi görülüyor.
Büyük resmi gördükçe,
olağanüstü güce sahip halk hareketlerinin sadece küreselleşmeye direnmeyip aynı
zamanda mutluluğumuz, refahımız ve hayatta kalmamız için gerekli olan yerel
alternatiflere şekil verme olasılıkları yüksek.
Dünya nereye gidiyor? 21. Yüzyıl dünya haklarına ne umutlar
veriyor?
Şu an dünya iki zıt yönde ilerliyor. Politik ve ekonomik liderlerimiz sosyal
yapıları bozarken bizi giderek doğal dünyadan uzaklaştıran teknolojik ve
ekonomik değişimi destekliyorlar. Aynı zamanda her kıtada giderek daha fazla sayıda
insan hem birbirleriyle hem de doğa ile daha derin ve anlamlı bağlar kurmanın yollarını
arıyor. Yaşamı destekleyen yolu seçen
kişi ve grupların daha mutlu oldukları benim için çok açık. Kazanan olup olmayacaklarından emin olmasalar
dahi herkese katılmalarını öneriyorum.
Teşekkür
ederim.
HELENA NORBERG-HODGE
Helena Norberg-Hodge küresel ekonominin kültürler ve tarım üzerinde
bıraktığı etkiyi uzun yıllardır araştıran bir analist ve yerelleşme akımının
öncülerinden. Hindistan'ın Ladakh Bölgesi’nde yürüttüğü çalışmalarla 1986
yılında Alternatif Nobel Ödülü’ne layık görüldü. Ödüllü bir yapım olan 'Mutluluğun Ekonomisi'
(The Economics of Happiness) filminin yapımcılığını ve yardımcı
yönetmenliğini üstlenen Helena Norberg Hodge, aynı zamanda Uluslararası
Ekoloji ve Kültür Toplumu (International Society for Ecology and Culture - ISEC)
oluşumunun başkanı ve kurucusu.