Yaşadığım bir yıllık serüven sırasında bir yandan farklı sosyo-ekonomik-etnik gruplara oyun oynatma imkanım oldu, diğer yandan oyunların kapsamı zenginleşerek, gelişti. Ekoloji, çevre koruma, doğa bilgisi, proje tasarımı, harita okuma, yön bulma, doğal malzemeler ile sanatsal etkinlikler eklendi. Her yaşta, her boyda ve farklı fiziksel, zihinsel kapasiteye sahip insanların ihtiyaçlarına uygun farklı oyun programları hazırladım. İlk başlarda, her seferinde değişik insanlarla oyun oynama fikri beni ürkütüp, korkutsa da, zaman içinde bu durumun “karma”ma çok uygun olduğunu anladım. Katılımcılar, oyun oynayarak doğrudan, birebir yaşayarak öğrenirlerken, sözlü paylaşımlarla birbirlerine yakınlaştılar. Grupların ihtiyaçlarına ve kapasitelerine göre bir yandan var olan oyunları uyarladım diğer yandan yeni oyunlar tasarladım.
Büyükada’da yürüyüş sırasında ağaçlara sarılıp, onları hissetmeye ve sohbet etmeye çalıştık. Katılımcılardan birisi, sohbet etmeye çalıştığı ağacın çok utangaç olduğu için konuşmadığını hissetmiş. Anneler Gününde yaptığımız oyun etkinliğinde, katılımcılardan yürüyüş sırasında doğayı tüm duyuları ile algılamaya çalışmalarını ve annelerini hatırlatan bir şey bulmalarını istedim. Yürüyüşte minik bir derenin yanından geçtik. Katılımcılardan birisi, bu derenin şırıltısını annesinin cıvıl cıvıl neşeli sesine benzetti. Her iki sesin kendisine neşe, huzur ve mutluluk verdiğini söyledi. Yoğun ve stresli iş ortamından çıkıp, bizimle yürüyüşe gelen profesyonellerle oyunlar oynadık. Sürdürülebilir Yaşam Oyunlarının birbirlerini yakınlaştırdığını, aralarındaki güven ve iyi niyet duygularını güçlendirdiğini söylediler. Nesin Vakfı’nda oyun günü düzenledik. Tüm çocuklar, bakıcı anneler ve yöneticiler katıldı. Vakıf bahçesinde “Güzellik Yürüyüşü” yaptık. Bir çocuk, dört aydır burada olduğunu fakat ilk defa kurbağaların sesini, yaprakların hışırtısını, lavantanın kokusunu duyduğunu söyledi.
Bizden 1e Kişisel Gelişim Merkezi’nde Anne-Çocuk oyunları oynadık. “Benim Annem Doğa Oyunu”nda çocuklar annelerini anımsatan doğal bir nesne seçtiler ve neden seçtiklerini gruba anlattılar. Çocuklardan biri, annesinin iyimserliğini ve saçlarının rengini hatırlattığı için palamut seçti ve “Annemin iyimserliği bu palamutun düzgün parlak yüzeyi gibi parlak” dedi.
Limanköy’de düzenlenen yaz okulu için, Thomas Seton’un çok sevdiğim “İnsanları doğaya çıkarmak yeterli değil. Onlara doğadan keyif almayı öğretmek lazım” sözünü esas alan bir oyun programı hazırladım. Oyunlara yaşları 5 ile 15 arasında değişen 30 çocuk katıldı.
Sulukule Platformu’nun daveti üzerine düzenlediğimiz oyun etkinliğine, Romen çocuklar ile mahallede yaşayan diğer etnik kökenli çocuklar katıldı. Yıkıntıların arasında, yokluk içinde, tedirgin günler geçirmelerine rağmen, çocuklar hayatın aydınlık yüzünü görebildikleri için çok eğlendiler. Çember olmak için elele tutuştuğumuzda, küçük bir kızın yalnız kaldığını gördüm. Bitli ve sümüklü diyerek kimse O’na yaklaşmak istemiyordu. Benim mendil verip elinden tuttuğumu gören bir başka çocuk diğer elinden tuttu ve çemberi tamamladık. “Ben Doğa Oyunu”nda, doğal nesneler arasında kendilerine ilginç gelen birisini seçmelerini söyledim. Bir çocuk, kökündeki deseni ve kokusunu beğendiği için kozalağı seçti. İstanbul’da yaşamasına rağmen hiç çam görmemiş. Deniz kabuklarını kulaklarına dayayıp denizin sesini duymaya çalıştılar, müzikle birlikte dans ettiler. Platform gönüllüleri, çocukların ilk defa bu kadar uzun süre bir arada kaldıklarını söyledi.
Oyunları ilk defa fiziksel engelliler ile oynama imkanım oldu. Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği’ndeki oyun etkinliğine, hareket kabiliyeti kısıtlı, tekerlekli sandalye kullananlar ve dernek çalışanları katıldı. Oyunların tekerlekli sandalye kullananlara uyarlanmasını birlikte yaptık. Bir katılımcı, genelde içine kapanık olduğunu, fakat oyunların kabuğunu kırmasına yardımcı olduğunu söyledi. “Ben Doğa Oyunu”nda kendilerini bir doğal nesne ile özleştirdiler. Katılımcılardan biri, öldükten sonra bile başka canlıların yaşaması için ortam sağladığı, karıncalara, solucanlara ve başka canlılara ev sahipliği yaptığı için salyangozu seçti. “Yansıma Oyunu”nda eşleştiğim kişi, ilk önce dans edemeyeceğimi düşünerek yapamayacağını söyledi. Çünkü O’na göre dans için ayakta olmak gerekirdi. Başı ve hareket eden sağ kolu ile dans figürleri yapabileceğini hatırlattım. İlk önce ben O’nun dans figürlerini taklit ettim daha sonra O benimkileri. İki katılımcı tekerlekli sandalyeleri ile inanılmaz dans figürleri yapıp, bizden yoğun alkış aldılar. Müzik ve dans etmek herkesi hareketlendirip, eğlendirdi.
Doğa Derneği ile Metin Sabancı Spastik Çocuklar ve Gençler Merkezi’nden gelen gençler için açık hava oyun etkinliği düzenledik. Doğayı farkedip, sevmeleri ve Doğa’nın şifa veren gücü ile rahatlayıp, mutlu olmalarına dönük oyunlar oynadık. Pekçoğu tekerlekli sandalyede oturuyordu ve hareket kabiliyetlerii çok kısıtlıydı. Bir kısmı zihinsel özürlüydü. Öğretmenlerinin de
ODTÜ’de düzenlenen Sürdürülebilir Yaşam Çalıştayı’nda bu oyunları oynamış ve insanlar üzerinde yarattığı mucizevi etkiyi deneyimleyip gözlemlemiştim. Bu deneyim “Sürdürülebilir Yaşam Oyunları”nı geliştirmem için bana ilham vermişti. Bir yıllık serüvenimde bu mucizevi etkinin gücünü görme şansım oldu. “Oyun” sözcüğü her ne kadar çocuğu, eğlenceyi çağrıştırsa da, “Sürdürülebilir Yaşam Oyunları” basit olsalar da, aslında her yaştan ve her kapasitedeki insan için kişisel gelişimin ve yaşayarak öğrenmenin ciddi bir aracı. Oyun oynamak eğlendirmenin ötesinde, insanları kaynaştırıyor, sözlü paylaşımı kolaylaştırıyor, olumlu duyguları geliştiriyor, birlik duygusunu güçlendiriyor. Oyun hiçbir engel tanımıyor!