Onlar tek katlıydılar. Bahçeleri vardı. Ağaçları, çiçekleri vardı. Dağ yamaçlarına, dere kenarlarına, kendilerine yer açabildikleri alanlara kurulmuşlardı. Hazine arazilerine gece kondukları için bazıları acele yapılmış, derme çatma görünüyorlardı. Plansız yapıldıkları için yolları düzensizdi. Ama insani boyutlu idiler. Komşularına yük olmadılar. Köyden kente göçün ürünüydüler. Devlet politikalarının eseriydiler. Seçimlerde politikacıların gözbebeğiydiler. Yıllar boyu yerel ve genel seçimler öncesi oy toplamak isteyenlerin ziyaret edip sözler verdiği yerlerdi. Verilen sözler ya geç tutuldu veya unutuldu. Uzun süre temel belediye hizmetleri alamayanlar oldu. Yıldızları bir parladı, bir söndü. Fakat hep politikaların oyuncağı oldular.
Gece konular
şehirlerin yatay büyümesine neden oldu.
Şehir sınırlarını zorlayarak genişlettiler. . Binalar bir veya iki katlı ve genelde bahçeli olduğundan
birim alana düşen insan sayısı insani ölçüde kaldı. Ormanlar ve su havzaları
gibi ekolojik sürdürülebilirlik için önemli alanlar üzerinde baskı
oluşturacakları düşünülse de bu baskıyı yaratan yerel yönetimlerin gece
kondulara bir havuç bir sopa gösteren ilkesiz politikaları oldu.
Onlar çok
katlıydılar. Cüsseliydiler. İnsanın üstüne üstüne gelen, tepesine
yıkılıverecek gibi duran bir halleri vardı. Şehirlerin en kalabalık, yerleşimin en yoğun olduğu
semtlerine kurulmaya başladılar.
Bazıları şahıs arazilerine bazıları belediyelerin arazilerine inşa
edildiler. Bazıları inşa edilsin diye kanunlar çıkarıldı. Gökten kondukları için çevreleriyle
uyumsuzlardı. Bir kere boyları çok
yüksekti. Cücelerin yanındaki
devler gibiydiler. Nereden çıktı
bu dedirten bir halleri vardı.
Planlı gibi görünmelerine rağmen plansız yapılmışlardı çünkü en azından
trafiği felç edebiliyorlardı. Tapulu olmaları dışında varlıkları sorun kaynağı
idi. Hem komşularına hem devlete hem belediyeye ek külfetler getirdiler. Aylarca süren inşaatları sırasında
komşuları toz içinde kaldı.
Sürekli yanan lambaları ile geceyi gündüze çevirdiler, gecenin
karanlığını özlettiler. 7 x 24
çalışıp çıkardıkları gürültü ile komşularını uykusuz bıraktılar. On kat yerin altına bina yapacağız
diyerek aylarca kayaları kırdılar, belki komşu binaların zeminine zarar
verdiler. Onlarca kat yukarı çıkıp pekçok binanın önünü kapattılar. Bütün cüsselerine rağmen zavallıydılar,
çünkü elektriksiz yaşayamıyorlar.
Havalandırma için elektrik, su pompalamak için elektrik, yiyecek ve eşya
taşımak için elektrik, katlar arasında gidip gelmek için elektrik. Gökten konduların içini de aydınlatmak
gerekiyor. Yine elektrik. Gökten kondulardaki her evin elektrik
giderini gece konduların ki ile karşılaştırsak sonuç ne olur sizce? Havayı da kirletiyorlar. Çünkü gökten konduların civarında trafik artıyor ve yoğunlaşıyor. Dar alanda yoğun araba kullanımı
bölgesel hava kirliliği yaratıyor.
Devlet ve yerel yönetim politikalarının gözbebeğiler. Onlar için şartlar uygun hale
getiriliyor, çoğalıp büyümeleri için olanaklar tanınıyor.
Gökten
kondular şehirlerin dikey büyümesine neden oluyor. Dar alanlara çok katlı inşa edildikleri için birim alana
düşen insan sayısı insani ölçüde değil. Bin, iki bin, beşbin, yani neredeyse bir kasabaya
yakın nüfusları var. Belediye
kanunu belediye kurulması için asgari nüfusu beşbin olarak belirlemiş. Yani gökten konduların bazıları
belediye olabilecek kadar kalabalık.
Herbirinin nüfusu beşyüz üstü olduğu için zaten mahalle kabul
edilebilirler. İri, şişman ayağını
Külkedisinin minik zarif bir ayakkabısına zorla sığdırmaya çalışan üvey annenin
öz evladı gibiler. Ayakkabıyı
zorla giyseler bile uzun süre ayaklarında kalamıyacak, kalsa da sürekli
rahatsız edecek.
Evimin bir
yanı eski gece kondu mahallesi.
Diğer yanına yeni bir gökten kondu yapılıyor. Açılan alana baksanız bir göktaşı düşmüş zannedersiniz. İnsanı ürkütecek kadar geniş ve derin. Buradan kazılıp çıkarılan tonlarca
toprağın nereye yığıldığı ayrı bir merak konusu. “Merkezinde insan” denilerek
tanıtılıyor fakat bahsettikleri merkezde biz komşuların olmadığı kesin. İnşaat sırasında tretuvarlarımızı gasp
ettiler. Şimdi yollarımızın
düzenini değiştirip, trafiği artırıyorlar. Toz, gürültü ve yoğun kamyon
trafiğinden muzdarip olduk. Henüz
yapım aşamasında bu kadar rahatsızlık veren bir gökten kondu yapıldıktan sonra
bizim yaşam kalitemizi daha ne kadar düşürür tahmin etmek güç değil. Bize beş bin yeni komşu geliyor. Açılacak otel, rezidans ve alışveriş
merkezi ile bu sayı yedi bini bulabilir.
Gelecek araba sayısı tahminimce iki binden az olmayacak. Bu yollara büyük yük getirecek. Yedi bin kişi için su sistemi, atık su
sistemi, doğal gaz sistemi, elektrik sistemi, telefon sistemi, cep telefonu
sistemleri kurulacak. Bizim
mahallede çalışmalar yapılacak.
Daha çok çukurlar kazılacak, yollar kapanacak ve hayatımız altüst
olacak. Peki bu yeni nüfus için yeşil alan bırakılması gerekmez mi? İstanbul’da kişi başına düşen ortalama
yeşil alan 7 m2. 49bin
m2 yeşil alan nerede? Böylesine büyük ölçekli bir bina kompleksinin,
hem fiziksel hem sosyal olarak çevresine vereceği etkilerin incelenmesi ve biz
komşulara sorulması gerekmez mi?
Yani ÇED gerekmez mi? “ÇED
gerekmez” raporu Nisan 2012’de verilmiş ve belediye ruhsatı hiç gecikmeden bir
ay sonra tahsis etmiş. Aynı
tarihlerde göktaşı çukuru çoktan açılmıştı. Bu nedenle bu heyyula bina kompleksine gökten kondu tanımı
çok uyuyor.
Dikkate
alınmayan önemli bir nokta şu ki gökten kondular ne komşularını ne de içinde
yaşayanları memnun edecek. Çünkü, sürdürülebilir şehir tasarımının en önemli
kriterlerinden biri insani ölçek ve gökten kondular bu kritere uygun inşa
edilmiyorlar. Hem karbon ayakizleri hem ekolojik ayak izleri çok büyük. İnsan
doğasına uygun da değiller. Sürdürülebilir
kentler için, varolan, kentin orman ve su kaynağı gibi yaşam alanları dışında
kalan gece kondu alanları, yüksek kat çıkılmadan, yeşillikler korunarak
yenilenebilir. Buralarda
yaşayanlar tapu sahibi olmadan devlete veya belediyeye kiracı olabilirler. Bu model ile insanların barınma hakları
tanınırken, şehirlerin yatay ve dikey büyümesi kontrol altına alınabilir ve
sürdürülebilir kent idealine bir adım yaklaşılır.
