Eğitim ve
çalışma amacıyla bir süre yaşadığım Amerika Birleşik Devletleri’ni yaklaşık 20
yıl aradan sonra tekrar ziyaret ettim.
Geçen süre zarfında ülke değişirken benim ülkeyi görmek için kullandığım
gözlüklerde değişti. Yeni gözlüklerim
ile bakınca gördüm ki Amerika Birleşik Devletleri giderek ‘Varlık İçinde Yokluk
Yaşayanların Ülkesi’ ne dönmüş.
Suç ve Ceza
Dostoyevski’nin
Suç ve Ceza romanını okudunuz mu?
Romanın kahramanı Raskolnikov yoksulluktan hukuk öğrenimine devam
edemeyince, toplum içinde para sahibi insanlara karşı kin ve düşmanlık beslemeye
başlar. Para sahibi olmalarına rağmen
topluma hiçbir faydası olmadan yaşayan insanlar varken, topluma gerçekten fayda
sağlayabilecek insanların para sıkıntısı çekmelerinin adil olmadığını
düşünür. Bu düşünce sonunda onu
öylesine rahatsız eder ki, harekete geçer.
Ona göre bu durum yanlıştır ve bu yanlışı düzeltmek için yaşadığı
toplumda çok zengin bir tefeciyi ve olaya tanık olan kız kardeşini
öldürür. Suç ve ceza kavramlarının
irdelendiği roman insanları suç işlemeye iten sosyal ve ekonomik nedenlerin
irdelenmesi açısından zengin bir içerik sunar ve öğretile gelmiş kalıplaşmış
suçlu imajını bize sorgulatır.
Geçen sene Yale
Üniversitesi’ne idim. Okula kayıt
yaptırıp, @yale.edu ekli yeni posta
adresimi aldıktan sonra bir hafta içinde okuldan bir iki mesaj gelirken Yale
Polis Karakolu’nun başındaki komiserden dört mesaj geldi. Tüm mesajlar üniversite kampüsü içinde ve
yakın çevresinde cereyan eden, okul öğrencilerini hedef alan hırsızlık
olaylarını bildiriyor ve öğrencilere bu olaylara karşı kendilerini nasıl
korumaları gerektiğini tarif ediyordu.
Birden dehşete kapıldım. Nasıl
bir yere gidiyordum? Öğrenci olarak
gideceğim bu orta büyüklükteki Amerikan şehrinde yaşarken kendimi nasıl koruyacaktım?
Okulun itibarı
çok yüksek ve dolayısıyla ücreti de yüksek. Haliyle burslu olanlar hariç
gelir seviyesi yüksek ailelerin çocukları okuyabiliyor. Diğer yandan okulun bulunduğu şehir sayıca yüksek
işsiz ve parasız genç ve yoksul nüfusa sahip. Buna ek olarak şehirde 6 bin
evsiz olduğu söyleniyor. Üniversitenin
bulunduğu çok yoksullar ile çok zenginlerin yaşadığı bu şehir ülkede suç oranı
en yüksek üçüncü şehir konumunda. Durum böyle olunca insanın aklına şu soru
geliyor: Bu yoksul nüfus Suç ve Ceza’daki gibi para sahibi Yale öğrencilerine
kin ve düşmanlık besliyor ve bu düşmanlık onları suça teşvik ediyor olabilir
mi?
Holly-Wood Olmuş Folly-Wood
Amerika’nın batı sahiline bir toplantı vesilesiyle yolum
düştü. Los Angeles’da kaldım ve ilk
fırsatta film endüstrisinin merkezi, meşhur film yıldızlarının mekanı
Hollywood’a bir ziyaret yaptım. Hayalim
Hollywood’u gezmek ve sonra bir sokak kafesine oturup bir şeyler içerek meşhur
film yıldızlarını görmekti. Hollywood
Bulvarı boyunca yürümeye başladım. Yolun
her iki yanında bakımsız, köhne, döküntü halinde karanlık yüzlü binalar,
pencerelerinin pisliğinden içeriyi görmekte zorlandığım yemek yenildiğini
tahmin ettiğim yerler, kalitesiz ıvır zıvır hediyeliklerin satıldığı mutsuz ve
suratsız tezgahtarların çalıştığı toz içinde dükkanlar, Hollywood fantezileri
olan turistler için olduğunu tahmin ettiğim yarı çıplak, pullu, tüylü tulum
kostümler satan dükkanlar... Bulvardaki
insan profili de rahatsız edici. Bulvar
civarının yerlileri polisler ve uyuşturucu kullananlar. Hollywood Walk of Fame bulvarın tek düzgün
yeri. Walk of Fame’i görmek için gelen
turist sayısının yılda 10 milyon olduğu söyleniyor. Bu insanlar enerji ve paralarını harcayarak
buraya çimento mozaiği ve pirinçten yapılmış bu yıldızlara bakmak için
geliyorlar. Başınızı önünüze eğip yere kazılmış yıldızlara ve isimlere
bakarsanız bulvarın karanlık, eskimiş, zavallı yüzü ve mekanın sahibi evsizler
ile uyuşturucu müptelaları sizi rahatsız etmeyebilir...
Kumsalda Yürürken…
Holly-Wood Olmuş Folly-Wood
Amerika’nın batı sahiline bir toplantı vesilesiyle yolum
düştü. Los Angeles’da kaldım ve ilk
fırsatta film endüstrisinin merkezi, meşhur film yıldızlarının mekanı
Hollywood’a bir ziyaret yaptım. Hayalim
Hollywood’u gezmek ve sonra bir sokak kafesine oturup bir şeyler içerek meşhur
film yıldızlarını görmekti. Hollywood
Bulvarı boyunca yürümeye başladım. Yolun
her iki yanında bakımsız, köhne, döküntü halinde karanlık yüzlü binalar,
pencerelerinin pisliğinden içeriyi görmekte zorlandığım yemek yenildiğini
tahmin ettiğim yerler, kalitesiz ıvır zıvır hediyeliklerin satıldığı mutsuz ve
suratsız tezgahtarların çalıştığı toz içinde dükkanlar, Hollywood fantezileri
olan turistler için olduğunu tahmin ettiğim yarı çıplak, pullu, tüylü tulum
kostümler satan dükkanlar... Bulvardaki
insan profili de rahatsız edici. Bulvar
civarının yerlileri polisler ve uyuşturucu kullananlar. Hollywood Walk of Fame bulvarın tek düzgün
yeri. Walk of Fame’i görmek için gelen
turist sayısının yılda 10 milyon olduğu söyleniyor. Bu insanlar enerji ve paralarını harcayarak
buraya çimento mozaiği ve pirinçten yapılmış bu yıldızlara bakmak için
geliyorlar. Başınızı önünüze eğip yere kazılmış yıldızlara ve isimlere
bakarsanız bulvarın karanlık, eskimiş, zavallı yüzü ve mekanın sahibi evsizler
ile uyuşturucu müptelaları sizi rahatsız etmeyebilir...
Bulvar boyunca
ilerlerken polisin barikatlar ile Oscar töreninin yapıldığı Dolby Sineması’nın
önündeki alanı kapattığını gördüm.
Barikatların arkasında siyah tişört, siyah pantolon giymiş bir avuç insan
film yıldızları için tezahürat yapıyor, kameralar bu tezahüratı ve insanları
görüntülüyordu. Tesadüf eseri Oblivion
filminin açışına denk gelmiştim.
Barikatların etrafında bekleyenler Tom Cruise ile Morgan Freeman
hayranları olmalıydı. Onları görmek için
işlerini güçlerini bırakıp buraya gelmişlerdi... Bu varsayımım siyah tişörtlü adamların
sohbetlerine kulak verince çöktü. Tezahürat
yapanlar yıldızlardan imza alıp eBay üzerinden imzaları pazarlayan
tüccarlardı. Kimin hangi yıldızın
imzasını kaçtan satmış, kimin elinde hangi yıldızların imzası varmış filan diye
konuşuyorlardı. Gazete ve dergilerde
bize fotoğraflar ve yazılar ile aktarılan, muhteşem, şaşalı, görkemli Hollywood
aslında kapitalizmin yarattığı bir seraptan ibaretti.
Kumsalda Yürürken…
Sonsuza doğru uzanan
geniş sapsarı bir kumsal, kumsalı kucaklayan masmavi Okyanusya. Hemen arkalarında yeşil dağlarla yanyana
uzanan Los Angeles kenti. Özene bezene
yaratılmış bir doğa. Sahil boyunca
ilerlerseniz kumsala komşu evlere bakmaya doyamazsınız. Santa Monica’nın
internetteki fotoğraflarına bakınca bunları görürsünüz. Uçakta yanıma oturan Los Angeles’lı mutlaka Santa
Monica’daki Venice Beach’ı görmem gerektiğini söyleyince bir sabah kumsalı
keşfe çıktım. İlk durağım fotoğraflarda
görünen büyük iskele oldu. İskelede ¨Lütfen
balık yakalamayınız, yakaladığınız balıkları yemeyiniz¨ levhası dikkatimi
çekti. Pırıl pırıl görünen denize baktım
ve şaşırdım. Ayaklarımı Okyanusya ile
buluşturmak istedim sörf yapanları izleyerek sahilde yürümeye başladım. Ayakkabımı giymek istediğimde tabanlarımın zift
olduğunu fark ettim. Öyle böyle değil
tüm tabanım zift ile kaplanmıştı. Bir an
çocukluğuma gittim ve kendimi petrokimya tesislerinin kirlettiği İzmit
Körfez’inde zannettim. Santa Monica’ya
on dakika mesafede turistik haritalarda bahsi geçmeyen dev bir petrokimya
tesisi vardı. Tesisin etrafı şık kumsal
evleri ile çevrelenmişti, kumsallar doluydu ve insanlar bu tesisler sanki hiç
yokmuş gibi yaşıyorlardı.
Venice Beach’in ‘meşhur’
sahil yolunda yürüyerek geri dönüşe geçtim.
Hollywood Bulvarı’ndakilere benzeyen zavallı görünüşlü dükkanlar ve
yemek yenilen yerler, sistemin dışına itilmiş uyuşturucudan kendini kaybetmiş
insanlar, evsizler ve de turistler...
Yol boyunca en sık rastlanan, uyuşturucudan kurtulmak isteyen insanlar
için açılmış kliniklerdi. Biraz ilerde
çok şık ve pahalı mağazaların yer aldığı alışveriş merkezi ile burada alışveriş
yapanların profilini görünce aynı alanı paylaşan bu uç dünyalar ve yaşamlar
içimi burktu.
Santa Monica ve
Venice Beach için turizm ekonomisi ile gayrimenkul sektörünü beslemek adına
yaratılan imaj kimlik ile gözlemlediğim
kimliği arasındaki uçurum insanı düşündürtüyordu.
Varlık İçinde
Yokluk Yaşayanların Ülkesi’ndeki bu üç gözlemim Marks ve Engels’in meşhur
sözünü doğrular nitelikteydi: Kapitalizm kendi imgesinden bir dünya yaratmıştı.
Oysa ki bu imge dünyanın gerçekleri gösterilenden
çok farklı idi.