Yayın Detayları: Cumhuriyet, Sürdürülebilir Yaşam Eki, 30 Ekim 2012
Biyogüvenlik Kurulu'na görüşlerinizi bildirmek "en doğal hakkınız". Ancak eksik tasarlanan bu süreç, Bakanlığın GDO'larla "ilgili karar süreçlerine kamuoyunu dahil edermiş" gibi yapmasına olanak sağlıyor.
GDO’ların ülkemize girmesini istemiyorsanız umarım 12 Ekim 2012 tarihini kaçırmadınız. Neden mi? Biyogüvenlik Kurulu, 3 GDO'lu kolza ve 1 GDO'lu şeker pancarının ülkeye ithal edilip hayvan yemi olarak kullanılması için sizin görüşünüzü istedi. 12 Ekim 2012 saat 17:00’ye yani mesai saati sonuna kadar "sosyo-ekonomik değerlendirme" ve "risk değerlendirme" görüşlerinizi, Türkiye Biyogüvenlik Bilgi Değişim Mekanizması internet sitesinde size ayrılan görüş bildirme sayfalarına yazmanız gerekiyordu.
Türkiye’ye GDO ithalatını istemeyen, Biyogüvenlik Kurulu’nun kararlarını
takip eden, Kurulun kendisinden görüş beklediğinden haberdar olan, interneti
kullanabilen (Türkiye İstatistik Kurumu 2012 verilerine göre nüfusun yüzde 34’ü),
sosyo-ekonomik ve risk ne demektir bilen, değerlendirmesini yazabilecek kadar
Türkçe okur-yazar , onca işi gücü arasında 12 Ekim tarihini kaçırmayacak
vatandaşlar aranıyor. Sizce bu kriterlere
uyan kaç kişi var? Greenpeace’in
yaptığı kamuoyu araştırması, halkın yüzde 82’sinin GDO’nun ne olduğunu
bildiğini, yüzde 81’inin GDO’lardan endişe ettiğini gösterdi. Bu geniş kapsamlı araştırma sonucunu,
yurt genelinde değerlendirirsek 75 milyon nüfusun yaklaşık 62 milyonu
GDO’lardan endişeleniyor diyebiliriz. Peki bu vatandaşlar Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı’nın öngördüğü gibi GDO’larla ilgili karar süreçlerine aktif olarak katılabiliyor
mu? Rahatlıkla hayır diyebiliriz
çünkü Bakanlığın kamuoyunun bilgilendirilmesi ve karar süreçlerine katılması
için oluşturduğu, internet üzerinden erişilen sistem, sadece elit ve eğitimli
azınlık için tasarlanmış.
Diyelim elit ve eğitimli azınlığın içindeseniz ve görüşlerinizi Kurula
iletmek istiyorsunuz fakat aşmanız gereken başka engeller var. Öncelikle Kamuoyu Görüş Bildirme Formu
sayfasını bulmalısınız ki bu hiç kolay değil. Doğru köprüyü bilmeniz lazım. Çünkü, Türkiye Biyogüvenlik
Bilgi Değişim Mekanizması sitesindeki arama motoru size yardımcı olamıyor. Denedim,
“kamuoyu”, “kamuoyu görüş”, “değerlendirme”, “vatandaş görüş”, “risk”,
“sosyo-ekonomik” kısacası görüş bildirirken kullanılabilecek sözcüklerin
hiçbirini tanımıyor.
Diyelim hem elit ve eğitimli azınlıktansınız, hem de görüş bildirme
sayfasının köprüsünü buldunuz, her ürünün sosyo-ekonomik ve risk değerlendirme
raporlarını okuyup, her rapora karşı kendi görüşünüzü yazmalısınız. Yazmakla bitmiyor, görüşlerinizin
Türkiye Biyogüvenlik Bilgi Değişim Mekanizması sistemine kayıt edildiğinden
emin olmalısınız. Bilgisayar
sistemleri nankör oluyor, herşeyi yazıp tuşa basıp gönderiyorsunuz, sistem hata veriyor, görüş gitti mi
gitmedi mi emin olamıyorsunuz. Hoop,
hadi sil baştan. Bazen de sayfaya ulaşılamıyor. Bir kere daha deneyin, hadi bir daha. Bir kez on defa denedim, olmadı. Daha sonra tekrar göndermeyi
denediğimde sistem çalıştı. Kısacası,
GDO konusunda görüş bildirmek için kişiliğinizin uygun olması, sabırlı ve sebatkar olmanız da gerekiyor.
Türkiye'ye GDO'lar kaçak olarak giriyor. Bugün marketlerden aldığımız pek çok ürün, yediğimiz taze sebze ve hububat GDO'lu olabilir. Bu gıda ürünleri, yemler ve tohumlar neler, ithalatçı firmalar kimler? Bilmiyoruz.
Diyelim bütün bu engelleri aştınız ve görüşleriniz
sisteme kayıt oldu. Şimdi ne
olacak? Valla bugüne kadar birşey
olmadı. Vatandaşlar bütün bu
engelleri aşıp GDO’ların ithalini istemiyoruz dediler, buna rağmen hepsi
Biyogüvenlik Kurulu tarafından onaylanıp, ithalatlarına izin verildi. Biyogüvenlik Kurulu işleyişini
düzenleyen yönetmeliğin Madde 10 fıkra 8ç’sinde, vatandaşların görüşlerini
değerlendirip Kurulu iletme işi komitelere verilmiş. Kurulun görevlerini açıklayan Madde 7 fıkra 1e’e göre
değerlendirmeleri dikkate almak kurulun işi. Fakat kurulun kamuoyu görüşlerini nasıl değerlendireceği,
değerlendirme sonuçlarını kamuoyu ile nasıl paylaşacağı açıklanmamış. Sürecin unutulan bu önemli bölümü,
kamuoyu görüşlerini alıp, hiçbir şey yapmamalarına neden oluyor sanıyorum. Çünkü bugüne kadar kamuoyundan kaç
görüş geldi, kaçı olumsuz, kaçı olumlu ve gelen görüşleri kurul nasıl
değerlendirdi, bilmiyoruz. Eksik tasarlanan bu süreç, Bakanlığın GDO’larla
ilgili karar süreçlerine kamuoyunu dahil eder”miş” gibi yapmasına olanak sağlıyor.
YAKALANIYORLAR FAKAT...
İthal edilen gıda ürünlerinde GDO var mı? Pekçok kişinin aklını kurcalayan,
endişelendiren bir soru bu. Ekim
ayında Bursa’da düzenlenen “GDO'ların Sosyal ve Hukuksal Boyutu” başlıklı
etkinlikte konuşmacı olan Bakanlık yetkilisi, ithal ürünlerde 2011-2012 (ilk
altı ay) toplam 18 aylık sürede yaptıkları resmi kontrollerde, gıda ürünlerinde
137, yemlerde 32, tohumlarda 47 kez GDO tesbit ettiklerini açıkladı. İçiniz rahat etti mi? Evet Türkiye’ye
GDO’lar kaçak olarak giriyor. Bugün marketlerden aldığımız pekçok ürün,
yediğimiz taze sebze ve hububat GDO’lu olabilir. Bu gıda ürünleri, yemler ve
tohumlar neler, ithalatçı firmalar kimler? Bilmiyoruz. Peki kanunlara aykırı iş yapan ithalatçı
firmalara ne oluyor? Şu ana kadar
hiçbir şey yapılamamış. Bakanlığın
tek yaptığı Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunmak. Savcılık kararı doğrultusunda firma
yetkililerine ve müteselsilen sorumlululara 1-12 yıl arası hapis cezası, 200
bine kadar idari para cezası veya 10 bin güne kadar adli para cezası verilebilmekte
ama bugüne kadar henüz bir karar çıkmamış. Sizce savcılıktan kararlar ne zaman çıkar, bu arada firmalar
ithalata devam eder mi? Bu öyküyü
tamamlamayı GDO’dan endişe eden vatandaşlara bırakıyorum.
İHTİYAT İLKESİ, İSPAT YÜKÜMLÜLÜĞÜ, TAZMİNAT
Bursa etkinliğinde konuşan Avukat Emre Baturay
Altınok ile Doç. Dr. Ahmet Başözen üç ilginç GDO öyküsü anlattı. Türkiye’nin imzaladığı Cartagena
Biyogüvenlik Protokolüne göre bilimsel bilinmezliklerin olduğu durumlarda
ihtiyatlılık ilkesi benimsenmelidir.
GDO’lar pekçok bilinmezliği içermektedir, çünkü uzun süreli test
edilmemişlerdir ve kullanıldıklarında insan vücuduna, doğal sistemlere etkileri
önümüzdeki 10-15 yıl süresince ortaya çıkacaktır. Buna rağmen, bilinen ve bilinmeyen tüm riskler göze
alınarak Biyogüvenlik Kanunu’nda ihtiyat ilkesi gözardı edilmişti.
Diyelim gelecekte, Gilles-Eric Séralin ve
arkadaşlarının “Food and Chemical Toxicology” dergisinde yayınlanan
makalesindeki gibi vücudunuzda kanserli hücreler keşfedildi veya organlarınız hastalandı. Hastalığınızın GDO’lu ürünlerden
kaynaklandığına inanıyorsunuz. Bu noktada devreye ispat hukuku giriyor. Beslenmeniz
ile hastalığınız arasında nedensellik bağı kurabilir misiniz? Geçerli kanun ve yönetmeliklerin çizdiği
çerçeveye göre, GDO’lar konusunda yaşanacak insan sağlığı ile ilgili
olumsuzluklarda ispat yükümlülüğü hastada. Fakat bu ispat neredeyse imkansız. Doğru olan, ispatın imkansızlığını dikkate alarak Cartagena
Protokolünün önerdiği ihtiyat ilkesi ile hareket edip, halk sağlığına öncelik
tanımak, ispat yükümlülüğünü ithalatçı firmaya devretmekti.
Diyelim hastalığınızın GDO’lardan
kaynaklandığını ispat ettiniz ve zararınızı tazmin için GDO ithal eden
firmalara tazminat davası açabilirsiniz.
Davayı kime açacaksınız? Biyogüvenlik
Kurulu kararlarını incelediğinizde GDO’lu ürünlerin ithali için başvuranların Derneklerin
İktisadi İşletmeleri, Birlikler ve Dernek Federasyonları olduğunu görürsünüz. Bu tüzel kişiliklerin mali
sorumlulukları sermayeleri ile sınırlıdır ve şirket olmadıkları için çok
düşüktür. Kısacası, zararınızın
telafisi için açtığınız tazminat davasını kazansanız bile paranızı alamayabilirsiniz
veya cüzi bir miktar alabilirsiniz.
GDO’lu “Var Ama Yok” öyküleri “İlla GDO Komedisi”nin sahneleri adeta.



