Yayın Detayları: Cumhuriyet Sürdürülebilir Yaşam Eki, 25 Aralık 2012
“Gerçek nedir?” “Gerçeği oluşturan bilgiyi kim üretir? Nasıl üretir?”, “Bilgi güç müdür?” “İktidar bilgiyi nasıl kullanır?” “İktidar üretilen bilgiyi neden ve nasıl değerli veya değersiz kılar?” Bunlar ve benzeri soruları yanıtlayan bilimsel yaklaşım post-yapısallık olarak adlandırılıyor. Michael Foucault’un çalışmaları ile başlayan post-yapısallık, iktidarın geliştirdiği “buyurucu ve hegemonik söylev”leri ve bunlara karşıt bilginin iktidar tarafından nasıl değersiz kılınmaya çalışıldığını analiz eder. 2012 yılında kamuoyuna yansıyan üç vaka, post-yapısal bir yaklaşımla “İktidar bilgiyi neden değersiz kılmaya çalışıyor?” sorusunu sormamızı gerekli kıldı.
Kocaeli BBB İbrahim Karaosmanoğlu’ndan Prof. Dr.
Onur Hamzaoğlu’na “şarlatan”
Dilovası’ndan yaklaşık
yirmi yıldır geçerim ve her seferinde arabanın içine sızan kimyasalların kokusu
genzimi yakar. Başlarda boya,
deterjan fabrikaları, petro-kimya depoları ile limanı olan bölgede yerleşim tek
katlı evlerden oluşan ufak bir mahalleden ibaretti. Zamanla bölgedeki sanayi
tesisleri artarken, yerleşim bölgesi hem yatay hem dikey gelişti ve nüfus hızlı
bir şekilde arttı. Sanayi
tesislerinin tam karşısına Dilovası İlköğretim Okulu açıldı. Okul ile tesisler arasındaki mesafe bir
kilometreden az. Çocukların hergün
tesislerden çıkan dumanları soluduklarını düşünür, üzülürüm. Kocaeli’nin yerel gazetelerine göz
atarsanız size gülümseyen gözlerle bakan genç insanların fotoğraflarını “vefat”
haberiyle görürsünüz. İlde cocuk
ve gençlerde görülen kanser vakaları ve ölümler çok arttı.
Benim uzaktan gözlemlediğim
bu endişe verici gelişmelerin, Kocaeli Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilimdalı
Başkanı Onur Hamzaoğlu ve ekibini hareket geçirdiğini duymuş ve sevinmiştim. Bu
ekip on yıldır bölgedeki çevre kirliliğinin insan sağlığına etkisini araştırıyor.
Araştırmalarında, bölgede on yıldan uzun süre yaşayanların kansere yakalanma
riskinin daha kısa süre yaşayanlara göre 4.4 kat fazla olduğunu gördüler. Bölgedeki her üç kişiden biri kanserden
ölüyor. Dilovası’nda 2005 yılında yaptıkları
“Endüstri Yoğun Bölgelerde Yaşayanlarda Ölüm Nedenleri: Dilovası Örneği”
başlıklı çalışmayı, ertesi yıl çözüm önerilerini Meclis’e sundular. Bu
öneriler, sanayi bölgesinin genişlememesi, var olan fabrikaların modernizasyonu
ve halk sağlığını korumaya yönelik alınacak önlemlerdi. Bütün bu sonuçlara rağmen bölgede
iyileştirici önlem alınmadı, tam tersine sanayi kapasitesi artırıldı. Bunun üzerine sanayinin olmadığı
Kandıra ilçesi ile Dilovası’nı karşılaştırmalı olarak incelediler. Sonuçlar sanayinin yarattığı çevre
kirliliğinin insan sağlığı üzerindeki ölümcül etkisini kanıtladı. Hamile kadınlar ve bebeklerini
inceledilerinde, zehirli metaller anne sütüne ve doğmamış bebeğe geçtiğini
gördüler. 2011 yılında bu bulguları
kamuoyu ile paylaşınca ne oldu dersiniz? Meclis araştırması yapıldı, alınması gereken önlemler daha
fazla gecikilmeden belli bir program çercevesinde uygulanmaya başlandı ve
Dilovası’nda düzenli halk sağlığı kontrolleri başlatıldı... Hayır. Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu,
bu çalışmaları ve bulguları yok sayıp Onur Hamzaoğlu’na “şarlatan” dedi.
Şarlatan, Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre “Kendi bilgi ve niteliklerini veya
mallarını överek karşısındakini kandıran, dolandıran kimse”, “bilir geçinen
kimse” demek. Onur Hamzaoğlu
kendisine “şarlatan” diyen İbrahim Karaosmanoğlu’na karşı açtığı hakaret
davasını kazandı.
Ekonomiyi insan sağlığından daha değerli kabul eden iktidar, kendi
anlayışıyla çelişen bilim insanlarını değersiz kılmaya çalışır.
Bakan Eroğlu’ndan Prof. Dr. Beyza Üstün’e “yalan
yanlış şeyler söylemiş”
Cumhuriyet gazetesinde
3 Nisan 2012 tarihinde çıkan bir haber Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlu’nun “Dışarıdan bazı gruplar var, sürekli seyyar gruplar. Bunlar tamamen
bu enerji şirketleri tarafından yönlendirilmiş olan gruplar. Bunlar, biz tespit
ettik bir grup halinde gidiyorlar, propaganda yapıyorlar. Hatta bir tanesinin
ismini de ben aldım, üniversiteden bir öğretim üyesi yalan yanlış şeyler
söylemiş. Hiç bilimle bağdaşmayan, son derece cahilane şeyler söylemiş.”
dediğini yazıyordu. Bakanın isim
vermeden bahsettiği kişinin Beyza Üstün olduğunu öğrendik. Beyza Üstün su havzaları ve su
havzalarının korunması konusunda bilimsel çalışmalar yapıyor ve iktidarın su
politikalarını eleştiriyor, özellikle HES projelerinin yaratacağı sorunlara,
projelerin doğaya, dolaylı veya dolaysız olarak yaşam alanlarına vereceği
zararlara dikkat çekiyor. Bu
bağlamda Anadolu’nun farklı yörelerinde HES projelerine karşı mücadele eden
yöre insanlarına destek veriyor.
Uluslararası ve ulusal
iktidar mercileri tarafından, yenilenebilir enerji kaynağı olarak tanıtılan ve
kabul edilen nehir sularından, kamuoyunda bilinen adıyla HES projeleri
vasıtasıyla, sürdürülebilir kalkınma sıfatıyla, elektrik enerjisi üretiliyor. Türkiye’de enerji
politikalarındaki son değişiklikler ile HES projelerine öncelik verildi. Şu an 267 HES işletmede, 175 projenin
yapımı sürüyor, 1500 proje planlama aşamasında. 2023 yılında 2000 HES’in aktif olarak çalışması
hedefleniyor. Bir yanda, iktidarın
yaptığı planlar, koyduğu hedefler, yürürlüğe soktuğu veya değiştirdiği kanun ve
yönetmelikler, bankaların bu projeleri fonlamak için yurtdışından aldığı yüksek
meblağlı krediler, para kazanmak için bu piyasaya girmeye çalışan sermaye
grupları, diğer yanda bilimsel çalışmalarla ortaya konan ve Beyza Üstün ile
pekçok diğer akademisyen tarafından dile getirilen HES’lerin doğaya ve yaşam
alanlarına verdiği ve vereceği zararın ürkütücü boyutları, medyaya yansıyan
talan edilmiş ormanlar, düzlenmiş dağ yamaçları, betonlaşmış dere yatakları,
sudaki kirlenme sonucu ölen yüzlerce balık fotoğrafları, heyelan sonucu kayan
köy evleri, tek geçim kaynakları olan toprakları ellerinden alınan insanlar ve
sonuçta yükselen ve giderek yayılan HES’lere karşı verilen mücadele.
İktidar, kendi söylemleri ile çelişen bilimsel bilginin özellikle geniş
kitlelerle paylaşılınca (http://www.youtube.com/watch?v=C_7hZIDNZe8) “yalan, yanlış”, bilgiyi paylaşan
kişilerin “cahil” olduğunu iddia
ederek, değersizleştirmeye çalışır.
EFSA (Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi)’nden Prof
Dr. Gilles-Eric Séralini’ne “bilimsel kalitesi yetersiz”
Seralini ve ekibinin iki
yıldır fareler üzerinde GDO’larla ilgili yaptıkları deneylerin sonuçlarının 19
Eylül 2012 tarihinde bilimsel bir dergide yayınlanması bomba etkisi yarattı. Deneylerde
GDO’larla beslenen farelerde erken ve hızlı ölümler gözlemlendi. Farelerin iç organlarda özellikle ciğer
ve böbreklerde hormonal ve kanser yapıcı etkileşimler oldu. Gözle görülür, elle tutulur büyüklükte
tümörler oluştu. Uzun erimli bu çalışma GDO’lara karşı duyulan güvensizliğin sebepsiz
olmadığını gösterdi. Avrupa Birliği ülkelerinde GDO’lara karşı kamuoyu
tepkileri artınca, Avrupa Komisyonu harekete geçti ve EFSA’yı (Avrupa Birliği Gıda Güvenliği
Otoritesi) konuyu araştırmakla görevlendirdi. EFSA’nın değerlendirmesine göre
Seralini’nin çalışmasında amaçlar net değil, raporlama yetersiz, deneylerin
tasarımı, yapılması ve sonuçların analizi ile ilgili temel detaylar eksik. Bu nedenle EFSA, çalışmanın bilimsel
kalitesini, GDO’larla ilgili güvenlik önlemlerinin gözden geçirilmesini
gerektirecek kadar yeterli bulmadı.
Oysa Seralini’nin çalışmasını inceleyen diğer iki ulusal düzenleyici
kuruluş, daha detaylı araştırma yapılmasına ve GDO’larla ilgili değerlendirme
ilkelerinin gözden geçirilmesine karar verdi. EFSA’dan beklenen en azından çalışmanın ortaya koyduğu
kaygı verici sonuçları dikkate alarak, beklediği bilimsel kalitede yeni bir
çalışmanın yapılmasını istemesiydi.
Seralini bilimsel çevrelerden de tepki aldı. New Scientist dergisinde yayınlanan bir yazıda kullandığı
fare sayısı az olduğu için istatistiksel sonuçların güvenilir olmadığı iddia
edildi. Oysa bu standartlar
GDO’lar için çalışan biliminsanlarından istenmemişti. Seralini’ni savunan
GMWatch grubu, bu yazının yazarı ile yazıda adı geçen bilim insanının GDO
şirketleri ile olan maddi ilişkileri açıkladı. Şu an Seralini’nin çalışmayı yayınlayan dergiye yazıyı
çekmesi için baskı yapılıyor. Seralini kendisine karşı iftira kampanyası
yürüten ve GDO şirketleri için çalışan biliminsanlarına karşı dava açtı.
İktidar
hegemonik anlayışı ile çelişen bilgiyi üreten biliminsanlarını kendinin
yarattığı taraflı bilim kurumlarını ve biliminsanlarını kullanarak değersizleştirmeye,
baskı altına alarak susturmaya çalışır.
Bilimin,
iktidarın yarattığı “bilim”e karşı yürüttüğü mücadele devam ediyor.












